Piri Mehmet Paşa Cami ve Külliyesi Silivri’dedir. 1530–1531 yıllarında Piri Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır.

Cami, kervansaray, medrese, kitaplık, muvakkithane, imaret, sübyan mektebi, hamam ve çeşme yapılarından oluşmaktadır. Cami, külliyenin en önemli ve sağlam yapısıdır. Yan mekânlı caminin dışa taşkın mihrabı istiridye biçimi yarım kubbeyle örtülüdür. Medrese, avlu çevresinde dizili, önü revaklı, kubbeli odalardan oluşmaktadır. Kervansaray dikdörtgen planlı, ahşap örtülü bir yapıdır. Kesme taştan muvakkithane dikdörtgen planlı, kiremit çatılıdır.

Kanunî devrinde yaşamış olan Piri Mehmet Paşa’nın imar faaliyetleri hakkında İbrahim Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi kitabının 477.-480. sayfalarında bazı bilgiler var. Paşa’nın hayır olarak yaptırdığı binaların fazlalığı ve geniş coğrafi dağılımı da hayret vericiymiş.

Piri Mehmet Paşa’nın Silivri’de yap­tırdığı ve kendi ismi ile anılan bu cami, yine kendi ismi ile anılan ma­hallede, Havuzlu Kahve Sokağı, Ali­çetinkaya Caddesi (Başkomutan Caddesi), Hasfırın Sokağı ile Piri Mehmet Paşa sokakları arasında bulunmaktadır.

Piri Mehmet Paşa İbni Mehmet İbni Ce­maleddin Aksarayi Vakfı’na ait 2. Receb 927 (28 Mayıs 1521) tarihli Arapça vak­fiyeden anlaşıldığına göre: Külliyede ca­miyle beraber, gelenlerin üç gün barınması için misafirhane, imaret, yemekhane, mi­safirlerin yemeklerini pişirmek için bir mut­fak, kiler, fırın, odunluk, misafirlerin hay­vanları için ahır, müderrise, imama ve camii şerif hatibine olmak üzere üç oda ile yine üçü müezzinlere ve muarife, diğer üçü ise görevlilerden ve saireden kimselere tah­sis edilen altı oda daha, medrese, medrese yakınında yetim çocuklar için bir mektep, darüttalim, Belgrat kalesinden gelip ko­naklayanlar için ayrı bir mutfak, ye­mekhane, ahır, fırın, odunluk ve ima­retlerde bulunan diğer hizmet binalarından başka ayrıca bir bina ile imaret inşa edil­miştir.

Bu müesseselerin faaliyetlerini sür­dürebilmeleri için de vakfedilen tepe, kuyu, mera, tarla, değirmen, çiftlik ve dükkanların yanı sıra Silivri kasabası içinde on dükkân (bunlardan ikisi imaret hanı önünde, beşi birbirine bitişik olarak darüttalim duvarı önünde, diğerleri de bu dükkanların önün­de bulunuyordu) da vakfedilmiştir. Böylece bu malumatlardan Piri Mehmet Paşa kül­liyesinin evvelce önemli restorasyon ve de­ğişiklik gördüğü anlaşılmaktadır.

Geniş bir avlunun ortasında birkaç ba­samakla çıkılan yüksek bir set üzerine inşa edilmiş cami, bugünkü görünümünü 1961­1971 seneleri arasında Vakıflar Genel Mü­dürlüğü tarafından yaptırılan onarımdan sonra almıştır. Minarenin ve restore edilen iç tezyinatının dışında bina, orijinal du­rumunu korumaktadır. Yalnız ana me­kanların fonksiyonuna destek olan iki hücre şimdi mevcut değildir. Bunlardan geriye kalan konsol ve saçak izi kalıntıları doğu ve batıdaki yan mekanların dış duvarlarında izlenmektedir. Bu hücrelerin oldukça küçük ve alçak oldukları anlaşılmaktadır. 1966’da bunlara ait temel kalıntıları gö­rülebilmekteydi, şimdi ise temel kalıntıları tamamen ortadan kalkmıştır. Bu hücrelerin kesme taştan yapılmış olduğu an­laşılmaktadır. Camide de muntazam kesme taşlar kullanılmış ve bunlar alıştırmalı bir teknikle örülmüştür. İtinalı bir işçilik dikkati çekmektedir. Kubbelerin ince olan kurşun kaplamaları ise, son tamirden kalmadır. Ca­minin kıble tarafından hazire, doğu yanında Darüttalime ait bahçeyi sınırlayan duvar ve müezzinler odası (belki de muvakkithane olarak kullanılmış) bina yer almaktadır. Batı tarafında ise setin bitiminden itibaren çim parseller ve bunların arasındaki avlu yolları yer almaktadır.

Yapıdaki orijinal inşaat, vakfiyede be­lirtildiği gibi oldukça sağlam ve dayanıklı olup, bina bugün iyi durumdadır.

Piri Mehmet Paşa Camii, küçük ölçüde bir bina olmasına rağmen abidevi bir tesir bı­rakmaktadır. Ortadaki 11 m 90 cm. ça­pındaki kubbe yapıtın bütününe hâkimdir ve ana mekân son cemaat yeri ile bü­tünleşmiştir. Yan mekânlar ise küçük ve basık olduklarından tali unsurlar olarak kal­mıştır. Üstelik bu yan mekânların ana me­kana birer kapıyla bağlanmış olmaları da bu zaviyelerin tecrit edilmiş olduklarını işa­ret etmektedir. Mihrap bölümü de ana mekândan ayrı olarak düşünülmüş bir mescit intibaını vermektedir. Mihrap bölümü iç ta­rafta geniş bir kemer vasıtasıyla ana mekândan belirgin bir şekilde ayrılmıştır ve dış tarafta da bu bölümü n saçak hattı ancak yan mekânların (zaviyelerin) saçak hattı se­viyesine ulaşmaktadır. Camiin ay­dınlatılması, mihrap bölümünde dokuz, mihrabı ana mekândan ayıran duvarda dört, doğu duvarında altı, kuzey duvarında beş adet olmak üzere toplam diğer pen­cerelerle beraber otuz pencere vasıtasıyla sağlanmıştır. Binanın küçük iç hacmi göz önüne alındığında, bu kadar çok pencerenin içerisini ferah ve aydınlık bir mekân haline getireceği açıktır. Dış mimari deki sağlam, dengeli ve intizamlı iş­çiliğin iç mimari ile bir bütün oluşturduğu açıkça izlenmektedir. İç mekânda, kub­bede, duvarlarda ve pencerelerin üze­rindeki boşluklarda kalem işleri yer al­maktadır. Ancak bunlar son durumunu son restorasyondan sonra almıştır. Kubbenin içindeki daire şeklindeki kitabe kuşağında da “Ayet-el Kürsi” bulunmaktadır. Mihrapta da orijinal olmayan ve yakın zamanda ko­nulan “Ey habibim yüzünü mescidi harama çevir” şeklinde bir kitabe yer almıştır.

Camiin tek minaresi olup, güneybatı kö­şesinde yer almaktadır. Minarenin sadece kaidesi eski binaya aittir, üst tarafı ise 18. yüzyılda biçimsiz bir şekilde yeniden ya­pılmıştır. Bu yenileme, son cemaat yerinin orta bölümünün altındaki portalin sağında ve solunda “Tamiri Cami-i Şerif-i Merhum Piri Mehmet Paşa ve tecdit-i minare” ve “An zaman-ı Seyyid Saadettin Bey el Mü­tevelli sene 1179 Muharrem ayı (Haziran Temmuz 1765/1766)” olarak yer alan ki­tabelerde belirtilmektedir. Buna göre Kül­liyenin Mütevellisi olan Saadettin Bey ta­rafından Minarenin Hicri 1179 (1765/1766) senesinde tekrar inşa edildiği an­laşılmaktadır.

Üzerinde ayrıca durulması gereken bölüm son cemaat yeri olup, zarif mukarnaslı sütun başlıklarıyla dikkati çeker. Son ce­maat yeri dört sütunla beş bölüme ay­rılmıştır. Ortadaki bölümün saçaklık firizi diğer bölümlerden biraz daha yükseltilmiş ve kubbesi de aynı şekilde hafif bir yük­selmeyle belirtilmiştir. Bu özellik, Türk Mi­marisinde son cemaat yeri inşaatında gö­rülen karakteristik geleneğin bir neticesidir.

Son cemaat yeri kubbelerinin içindeki kalem işleri de restorasyondan kalmadır. Bu bölüm her mekânın üstü de kubbelidir. Or­tadaki yarım kubbe kasnağı hariç diğerleri sekizgendir. Camiye girişi sağlayan ana portalin üzerindeki kitabede, “kel ime-i şa­hadet” ile binanın inşa tarihi olan Hicri 937 (1530/1) senesi verilmekte olup, bu kitabe şu şekildedir; “Allah’tan başka ta­pacak ilah yoktur, Muhammed Aley­hisselam onun resulüdür. Sene 937”. Ayrıca son cemaat yerinin ortasındaki kemerin üzerinde de “Tarih-i tamir 1313” (1895/96) şeklindeki kitabeden bu bölümün onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Portalin iki ya­nındaki pencere üzerinde de “graffitti”lere rastlanmaktadır. Bunlar, “Düşüncesiz mal biriktirme ki kimin için topladığını bi­lemezsin” ve “Dünyada hırsı bırak, ya­şamında diğerlerine temah etme” şek­lindeki öğüt verici yazılardır.

(Yukarıda ismi geçen son cemaat yerinin ortasındaki kemerin üzerinde bulunan 1313 tarihli kitabeden başka, aynı tarihte başka bir kitabede de şu yazı gö­rülmektedir: “Piri Paşa Hayratına ilaveten inşa edilmiştir 1313”, bu yazıdan an­laşıldığına göre o tarihte camiye ilaveten bir inşaat daha yapılmış.)

Piri Mehmet Paşa Camii’nin mimarının kim olduğunun kesin olarak belirlenebilmesi için etraflıca bir araştırma yapılması ge­rekmektedir. Ana portalde yer alan H. 937 (1530/1) tarihli inşa kitabesi, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Baş mimarlık yapan Acem (esir) Ali’nin zamanına tekabül et­mektedir. Ancak, bu mimarın baş mimarlığı sırasında yapılan inşaatların tümünü ona mal etmek imkânsızdır. Birçok yönden Koca Sinan’ın eserlerini hatırlatan bu caminin, onun Hassa Baş Mimarı görevine ge­tirilmeden önce oluşturduğu binalardan biri olması ihtimalinin de akla getirildiği göz­den uzak tutulmamalıdır. Ne var ki Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren ve­sikalardan yalnız Tuhfetü’l-Mimarin’de “Camii Şerif der Silivri” şeklinde bir iba­reyle karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla eserleri arasında Silivri’deki 32 kemerli uzun köp­rünün de yer aldığı bu büyük Osmanlı mi­marının Hassa Baş Mimarı seçilmeden önce meydana getirdiği eserleri içinde Piri Meh­met Paşa camiinin de bulunduğu hususu Mimar Sinan’a ait eserlerin diğer listelerde yer almamasından dolayı kesin bir nitelik taşımamaktadır. Ancak bu noktada, Kanuni tahta çıktığı sırada 2. vezir makamında bu­lunan Çoban Mustafa Paşa’nın Piri Mehmet Paşa’nın damadı olması ve Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesinin de Mimar Sinan tarafından Mimarbaşı ol­madan evvel yapılmış olması ilginç çağ­rışımlar yapmaktadır. (Silivri’deki genel ka­naat Piri Mehmet Paşa Camii’nin mimarının Acem Ali olduğudur)

Piri Mehmet Paşa Camii, zaviyeli camiler arasında yer alması gereken özelliklere sa­hiptir. Bu tipteki binalarının son ör­neklerinde görüldüğü gibi tek kubbeyle ör­tülü bir ibadet mekânına sahiptir, ancak bir değişiklik olmak üzere kıble tarafına yarım kubbeli dışarı taşkın bir mihrap inşa edil­miştir. Ana mekânın her iki yanında da kub­beyle örtülü yan mekânlar bulunur. Asıl ibadet mekânı binanın bütününe hâkim bir karakterde inşa edilmiştir. Son cemaat yeri ise Osmanlı mimarisindeki gelişmesini takip etmiştir. Yan mekânlarla ana mekân bağlantılarının kapıyla sağlanması hususu da zaviyeli camilerin karakteristik bir özel­liğini teşkil etmektedir. Bu tip binalar esas itibariyle bilhassa erken örneklerde aynı aks üzerinde birbirine takip eden her biri bir kubbeyle iki mekândan ve bunlardan ana portal tarafta olanın iki yanında bitişik yine kubbeli-nadir hallerde tonozlu-küçük hüc­relerden meydana gelir. Bu tipe giren ca­milerin hepsinde bu ana şemanın esas pren­sipleri hâkimdir. Yalnız geç devirlere doğru Piri Mehmet Paşa Camii’nde izlediğimiz gibi büyük kubbeli mekânlardan bi­rincisinden vazgeçildiği görülmektedir.

Bu binalar, Osmanlı mimarisinde 14. yüz­yılda ortaya çıkarak, 15. yüzyılda da yaygın olarak kullanılmışlardır. 16. yüzyılın baş­larında da bu yaygınlıklarını sürdürmüş olan bu yapı tipi, Yavuz Sultan Selim dev­rinde geç örneklerini vermiş ve nihayet Ka­nuni Sultan Süleyman devrinde son birkaç örnekten sonra bu plan şeması terk edilmiştir. Bu durum da tarikatlarla ilişkisi olduğu fark edilen bu tip yapıların hem ta­rikatlara hem de Osmanlı yaşamında ortaya çıkan değişikliklere bağlı olarak eski işlev ve etkinliklerini yitirdiklerini ortaya koy­maktadır.

Bu noktada, bu tip yapılarla tarikat iliş­kilerinin etkin bir biçimde ön plana çık­tığını gösteren bir örnek olarak Piri Mehmet Paşa Camii, önemli bir nitelik arz etmektedir. Piri Mehmet Paşa’nın bizzat kendisi de Halvetiyye Tarikatının Ce­maliyye kolunun kurucusu Şeyh Ce­maleddin el-Aksaray’ (ölümü 903/1497 Şam)nin soyuyla bağlantısı olup Yavuz Sul­tan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman de­virlerinde Şeyhülislamlık yapmış olan Zem­billi Ali Cemali Efendinin de yeğenidir. Asker sınıfından olmayıp, ilmiye sınıfından gelen Piri Mehmet Paşa 1481 de II. Beyazıt ile Amasya’dan İstanbul’a gel­miştir ki bu geliş Anadolu’da Halvetiyye ta­rikatının Cemaliyye kolunun da esas merkezinden İstanbul’a nakline denk düş­mektedir. Sünni-Şii çatışmalarının en üst düzeyine tırmandığı bu zaman zarfında, özellikle Yavuz Sultan Selim’den baş­layarak devlet kademelerinde ve idaresinde büyük saygı ve himaye gören Cemaliyye kolu ve Cemali zade ailesi mensupları Os­manlı toplumsal, politik ve düşünsel ya­şamında olduğu kadar hayatın tüm yönleri ve sanat için de önemli bir aktivite gös­termişlerdir. Bu bakımdan dini çevrelere yakınlığı kesin olan Piri Mehmet Paşa’nın isminin önünde bulunan Pir veya Piri ta­nımlaması da bu tarikat için ilginç çağ­rışımlar yapmaktadır.

­Böylece görüldüğü gibi, Piri Mehmet Paşa Camii, mutlak surette Zaviyeli Cami adı al­tında toplanması gereken yapı tipinin son devrine ait dikkate değer bir temsilcisi ola­rak bu gelişim ve değişim süreci içindeki yerini alırken, temellerinde Ahilik ve Fü­tüvvet Teşkilatının belirgin izleri bulunan Halvetiyye Tarikatı ve onun Cemaliyye ko­luyla yakın bağlantısı olan banisinin şah­sında bu tip camilerle tarikatlar arasındaki ilişkileri ve bunların Osmanlı yaşam, sanat ve kültüründeki tezahürlerini açıkça gözler önüne sermektedir. Piri Mehmet Paşa ve onun yaptırdığı caminin Halvetiyye Tarikatı ve onun Cemaliyye Kolu’yla bağıntısı vardır.

Piri Mehmet Paşa’nın Ankara Vakıflar Umum Müdürlüğü arşivinde 147 numaralı defterin 181. sahifesinde 155 sıra numarasında kayıtlı ve 2 Recep 927 Hicrî, 1520 Miladî tarihinde tanzim edilmiş Arapça dört sahifelik bir vakfiyesi vardır. Vakfiyede Pîr Paşa’nın adlandırılışı, vâkıfının adının Pir Mehmed Paşa, babasınınkinin Aksaray’lı Mehmed Cemâleddin olduğunu açıkça göstermektedir.

Pîr Mehmed Paşa Konya’daki hayır ve ictimaî yardım müesseselerinden başka geniş Osmanlı ülkesinin birçok yerlerinde birçok hayır eserleri ve bunları yaşatmak için mühim kaynaklar tesis etmiştir.

1.Cami: İstanbul’da Silivri’de

2.İmaret: İstanbul’da Silivri’de

3.Medrese: İstanbul’da Silivri’de

4.Mektep: İstanbul’da Silivri’de

5.Çeşme: İstanbul’da Silivri’de (Cami ayaktadır, medrese ve mektep yıkılmıştır. Bütün mâmure Balkan harbinde Bulgarların tahribine uğramıştır.)