Yoğurt 1700’lerde Avrupa’ya, 1940’lardan sonra Amerika’da yayılırken bizde de özel­likle üretim teknolojisi ve pazarlamada birtakım değişiklikler oldu. Bütün değişime rağmen yoğurt geleneği ülkemizde, birçok yerlerde aynen sürmektedir. Günümüzde büyük şehirlerde ancak dik yokuşlu ve va­sıtaların giremediği yerlerde, geçmişine bağlı semtlerde hala yoğurt sopasını sırt­larına alıp yoğurt karavanlarını iki yanına asıp seyyar yoğurtçular tarafından yoğurt, “Silivri Kaymak” diye satılmaktadır.

Yoğurt yapmak için süt önce ya bir tül­bentten veya çok ince bir süzgeçten ge­çirilir, bunu takiben kaynatılarak içindeki yabancı mikroorganizmalar öldürülür. Kay­natılan yoğurt 40 C’a gelince yoğurt ma­yası bu süte katılır. Bu işlem bir çeşit yoğurt bakterilerini üretmek yani bir nevi mikroskobik düzeyde ziraattır. Maya katılan sütün üstü iyice kapatılır veya mayalanma odası 45 C ısıda sabit tutulur.

Saf yoğurt mayası iki tip basilden meydana gelmiştir. Birincisi çubuk şeklinde Laktobasios Bul­garikus, diğeri yuvarlak koklardan meydana gelen Stertokoküs Termofilustur. En güzel yoğurt bu iki tipin %50 nisbetinde ka­rışımıyla yapılan yoğurt olup orijinal yoğurt kokusunu Basilus Bulgarikus vermektedir.

Mayalanan süt 4-5 saat mayalanmaya bı­rakılır, bu zaman içinde yoğurt mayalanmış ve yenecek hale gelmiştir. Bu ma­yalanmanın hemen arkasından yoğurda kaşık değdirilecek olursa yoğurt sulanır, güzel bir yoğurt elde edebilmek için bu yo­ğurdu bir müddet de buzdolabında din­lenmeye bırakmak lazımdır.