Çevre: Patiskadan yapılmış yöresel işi baş bağı
Ürke veya ürküş: Rukiye
Havaş: Havva
Duduş: Karanlık
Usiyin: Hüseyin
Kolay: Hasan
Mirem: Meryem
Miyase: Müesser
Garo: Galip
Paşa: Paşa
Iğmadı: Gelişmedi (kendine gelemedi) şifa bulamadı, olmadı gitti.
Adamlık: İyi gün için, bayram için
Keleme: Bakımsız (kıraç) tarla, toprak
…… be: Ünlem belirtir
YÖRESEL MANİLERDEN ÖRNEKLER:
Elbisenin önü yok
Giyilecek yeri yok
Yârim beni alıyor
Götürecek yeri yok
Mendilimi uçurdum
Kavak yapraklarına
Ben yârimi bıraktım
Benden oynaklarına
Benim yârim çok güzel
Motosikletlerle gezer
Gözlükleri takınca
Zeki Mürene benzer
Ah adalı adalı
Evi yirmi odalı
Gençliğim zehir oldu
Seni tattım tadalı
Ah fenerli Fenerli
Beli mavi kemerli
Aşk oyunundan görmedin
Senin kadar hünerli
Anne bana grep al
Gri olsun solmasın
İlk yârimin annesi
Beğenmezse almasın
İn dereden dereye
Dereden dereye mi
Yârim bizim görüşmemiz
Seneden seneye mi
Darbukanın derisi
Beni ister birisi
İsmini söyleyemem
Kılıçlılı kendisi
Beyaz yelek üstüne
Mavi düğme nazarlık
Ölüm var, ayrılık yok
Böyle yaptık pazarlık
Entarimin gülleri
Yana bakıyor yana
Aret senin sevdiğin
Bana bakıyor bana
Karşıdan atlı gelir
Elinde tatlı gelir
Oğlanın mektubu
Kızlara saklı gelir
Silivri’nin çarşısına
Gün vurur karşısına
İnsan gönül verir mi
Kapı dip komşusuna
Elbisemin pilesi
Yandadır eklemesi
Sen git yârim askere
Bendedir beklemesi
Bayırlara aşamam
Beygirleri koşamam
Ver baba sevdiğime
Ölürüm de yaşamam
Bizim ayna taş ayna
Üstünde beş taş oyna
Bizim yoldan geçerken
Motoru yavaş hayda
Avlu dibinde kaşık
Kaynanam öldü yazık
Kaynanama üzülmem
Bir top kefene yazık
Raftan aldım makası
Açtım gömlek yakası
Bizim camdan görünür
Yârin yatak odası
Kahvecinin elinde
Hem çaydanlık hem kaşık
Kahvecinin oğluna
Hem yanığım hem aşık
Bana mektup yazarsan
Koy kibrit kutusuna
Bizim yoldan geçerken
At avlu ortasına
Fasulye kaynatırım
Toprak tenceresinde
Gel yârim konuşalım
Mutfak penceresinde
YÖREDE EN ÇOK KULLANILAN DEYİM VE ATASÖZLERİNDEN ÖRNEKLER:
On dönüm bostan, yan gel Osman
İki karıya yar olmayan, üçüncüye de yar olmaz
Ver ele sonra yan derdine
Yaptık yine bir cahillik, uyduk yine şeytana
Yaz deftere kalsın harman veresiyesine
Evin köşesi, odunun meşesi, kadının Ayşe’si
Bu başımda bitmedik bir ot kaldı
Ortası ister ama, kenarları kol vermez
Arpalıkla keleme tarla bir değildir
Her çok azdan olur
Şap başka, şeker başka
At torbasından, kadın kocasından belli olur
Yemeği gösteren salça, kadını gösteren kalça, adamı gösteren akçe
Tecrübe dilsiz hocadır
Sütle giren huy, can la çıkar
Ne doğrarsan çanağa, o gelir kaşığa
Kar ekinlerimizin yorganıdır
Tilki iki defa tuzağa düşmez
Ayı vurulmadan postu alınmaz
Tarlada ayak izi olmayanın harman yerinde yüzü yoktur
YÖRESEL MASALLARDAN ÖRNEKLER:
Alaca Dana
Bir komşunun bir alaca danası varmış, bir de oğlu. Annesi oğlunu danayı otlatmaya gönderirmiş. Oğlan da annesini dinleyip danayı otlatmaya götürmüş. Dana otlarken sinek sokmuş dananın burnunu. Dana canının acısı ile oradan uzaklaşmış. Oğlan dana eve gitmiştir diye eve gelmiş. Annesine sormuş:
– Ana be ana, alaca dana geldi mi? – Gelmedi oğlum gelmedi.
– Tarhana kaşa pişti mi? – Pişmedi oğlum pişmedi
– Darı turta pişti mi?
– Pişmedi oğlum pişmedi.
Aaaaa diye ağlamaya başlamış. Tekrar gitmiş aramaya, aramış, aramış, bir türlü bulamamış. Yine gelmiş eve ağlayarak annesine sormuş:
– Ana bee alaca dana geldi mi? – Gelmedi oğlum gelmedi.
– Tarhana kaşa pişti mi?
– Pişmedi oğlum pişmedi.
– Darı turta pişti mi?
– Pişmedi oğlum pişmedi.
Aaaaa diye ağlayarak aramaya başlamış, aramış, aramış tekrar eve dönmüş:
– Ana be alaca dana geldi mi?
– Geldi geldi.
– Tarhana kaça pişti mi? – Pişti pişti.
– Darı turta pişti mi? – Pişti pişti.
Çocuk sevincinden şarkı söylemeye başlamış.
Çırpıcı Nine
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde çok tonton fakat çok da fakir bir ninecik yaşarmış. Ninecik geçimini komşularının yardımı ile sağlar, kışlık yakacağını da çırpı toplayarak temin edermiş.
Bir gün yine çırpı toplarken bir mağara görmüş, merak edip içine bakayım demiş. Mağaranın içinde irili ufaklı torbacıklar varmış. Ben yaşlı bir kadınım hem taşıyamam hem de çok olan şeyi kullanmam deyip, en küçük torbayı almış, evinin yoluna koyulmuş.
Evine geldiğinde torbayı açmış bir de ne görsün, içi altınla dolu, fakir ninecik buna çok sevinmiş, hemen odun kömür almış, bir güzel sobasını yakmış, yiyecekler almış, birkaç gün de çırpı toplamak için dışarıya çıkmamış, bunu fark eden kıskanç bir komşusu, bizim nine bugünlerde çırpı toplamaya gitmedi ama bacasından dumanlar tütüyor, gidip bakayım bakalım odunu kömürü nereden buldu.
Telaşla nineciğe gider, ninecik de başından geçenleri anlatır, mağarayı da komşusuna tarif eder. Kıskanç komşu doğru o mağaraya gider, gördüğü torbaların en büyüğünü alır, hiç kimseye görünmeden evine gelir.
Yaşlı teyzenin gibi altınları, altın çıkacağına inandığı için kimsenin görmemesi için evinin kapısını da kilitler, torbayı açmaya başladığında bir de ne görsün, bir çuval yılan, kadın ne yapacağını şaşırır.
Yılanların ısırması sonucu yok olur.
Kıskanç komşu kıskançlığının, kötülüğünün karşılığını böylece çekmiş olur.
Yaşlı teyze hayatının son yıllarını rahat bir şekilde yaşamış olur.