Etrafa hâkim dik bir yamaç üzerinde kurulan Selymbria kalesinin içinde birçok kilisenin mevcut olduğu malumumuzdur. Bunların içinde kalıntıları günümüze gelebilen tek yapı Alexios Apokaukos kilisesiydi ve gördüğümüz gibi bu kalıntılar şimdi yapı hakkında hiçbir şey açıklayabilecek durumda değillerdir. Ancak, eski fotoğrafların da yardımıyla bu yapı hakkında bir dereceye kadar da olsa önemli bilgiler sağlandı.
Kale içindeki ikinci kilise olan Spyridon kilisesinin ise hiçbir kalıntısı günümüze ulaşamamıştır. Yalnız bu yapıya ait eski fotoğraftan ve Stamoulis tarafından yayınlanan Mavrides’in raporundan az da olsa bazı malumatlar elde edilebildi.
Bu iki kilisenin dışındakiler için durum aynı şekilde tecelli etmemiş ve hiçbir belge sağlanamamıştır. Bu kiliselere ait dokümanları, sağa sola atılmış, orda burda kullanılmış bazı kalıntılar ile birkaç seyyahın çok kısa tasvirleri oluşturmaktadır. Bunların hiçbiri ne yazık ki bir yapıyı açıklayabilecek durumda değildir.
1854’te Silivri’ye gelen seyyah Jouve, surların içindeki görüntüyü şöyle tasvir etmekteydi:
“Müslümanlar, tahrip olmuş surların içinde oturmayıp, kıyı kesimine yerleşmişlerdir. Surların içinde Rum, Yahudi ve Ermeni reayaları bulunur. Bu pis ve gübre dolu yerde yürürken insanın ayağına mermer ya da granitten sütun parçaları, firizler veya sütun başlıkları takılır…”
Bugün de bu tasvirdeki gibi bazı mimarî parçalara rastlamak mümkündür, ancak bunların bir bölümü o zamanki elektrik santralı binasının yanına atılmış, bir kısmı ise kale parkı içine taşınmıştır. Şimdiki halde bunların hangi kiliseye ait olduklarını tespit etmek imkânı kalmamıştır.
Silivri’de herhalde yine kale içinde olması gereken, Meryem’e ithaf edilmiş Theotokos kilisesinin de aslı Justinianos devrine kadar uzanmaktaydı. Bizans mimarîsinin özelliklerini taşıyan bu yapı, 1833’te yapılan tamirde tamamen elden geçirilerek değişikliğe uğramıştı. Kilisenin bazı cephesinde Panhagia Meryem’e ve imparator Iustinianos’a ait birer kabartma yer alıyordu. Atrium’da da Zakharias ile Sofron’a ait lahitler vardı. Aziz Ksene’nin ve Agathonikos’un rölikleri de yine burada muhafaza ediliyordu. Kilisedeki Meryem ile kucağında İsa’yı tasvir eden ikona, bir rivayete göre İncil yazarı Lukas tarafından yapılmıştı. Kilisenin batısında ise 1782’de inşa edilen, Metropolit’e ait iki katlı ahşap bir ev bulunuyordu. Theotokos kilisesinde her sene Eylül’ün sekizinde yapılan yortu için civar köylerden hatta Rhaidestos (= Rodosto = Tekirdağ)’dan dahi gelenler olurdu.
Selymbria’da kale içinde küçük bir kilise daha vardı. Bu, Meryem’in ölümüne ithaf edilen Koimesis kilisesiydi. Kalenin güney-batısındaki Paraporta mahallesindeydi ve buradan taşlık bir yol vasıtasıyla kalenin dışına çıkılıyordu. Kalenin batı cephesindeki giriş-çıkışı sağlayan tek kapı, işte bu Paraporta mahallesine bağlanıyordu. Koimesis kilisesinde her sene 1-15 Ağustos günlerinde yapılan yortu için üç papaz görev yapıyordu.
John Covel, 1975 senesinde Silivri’de gördüğü Hagios Georgios’a ithaf edilmiş kiliseyi, kasabadaki kiliselerin en eskisi ve en iyi durumda olanı diye nitelendirir. Bu kilisenin bitişiğinde bir parekklesion bulunmaktaydı. Parekklesion’un kubbesinde ve bema tonozunda mozaikler vardı. Kubbedeki moaziklerde yer alan bir kitabeden bu ek aksamın bir ayazma olduğu anlaşılmaktaydı. J. Covel, Silivri’de yalnız kale içinde bir zamanlar 22 kilisenin mevcut olduğuna dair bir söylentiyi naklettikten sonra 1675’te bunların 14’ünün hâlâ mevcut olduğunu belirtir.
XIX. yüzyıl sonlarında Silivri kasabasının durumuna ilişkin geniş bilgiler veren E.I. Drakós da kasabada vaktiyle 40 kadar kilisenin bulunduğuna dair bir rivayetten bahseder ve bunlardan isimleri unutulmayanları sayar. Bunlar kale içinde ve dışında olmak üzere sekiz kiliseden ibarettir. Kale içindeki dört kilise şunlardı: Demetrios, Panteleimon, Apostoloi ve Theodora kiliseleri.
Selymbria kalesi dışında da antik devirden beri süregelen bir iskân sözkonusuydu. Silivri’de bulunan Greko-Romen devrine ait bir stel üzerindeki kitabede geçen “Katakountes”lerin “kóme”si bu ikinci iskâna işaret eder. Hıristiyanlık devrinde de herhalde bu kıyıdaki antik iskânın yer aldığı kesimde yerleşim devam etmişti. Drakós’un saydığı kale dışındaki dört kilise ise şu şekildeydi: Agathonikos, Eleutherios, Anna ve Blakhernea kiliseleri.
Burada bahsettiğimiz bütün kiliseler günümüze ulaşamadan -Alexios Apokaukos kilisesinin harabesi hariç- yok olup gittiklerinden bu hususta başka birşey söyleyemiyoruz. Ancak, Silivri’deki mimarî parçaları göz önüne alırsak, bu eski yapıların genellikle Hıristiyanlığın erken devirlerine ait olduklarını bir tahmin olarak ileri sürmek mümkündür.
Silivri’de ayrıca daha geç devirlerde yaptırılmış bazı kiliseler de mevcuttu. Bunlardan bilinenler bir Rum kilisesi ile iki Ermeni kilisesiydi. Ermeni kiliselerinden biri 1676 senesinde Edirne’de ölen Ermeni zenginlerinden Abro Çelebi tarafından inşa ettirilmişti. Diğeri ise 1863 senesinde yaptırılmıştı. Eskiler bir yana, bu yapılar dahi günümüze ulaşamadan ortadan kalkmışlardır.