Piri Mehmet Paşa

Yavuz ve Kanuni zamanında veziriazamlık yapmış olan Osmanlı devlet adamı. Meşhur âlimlerden Aksaraylı Cemaleddin Mehmet Efendi’nin torunu ve Celaleddin Mehmet Efendi’nin oğludur.

Tahsilini, Amasya’da yaptı. Amasya Mahkeme-i Şer’iye Kâtipliği ilk vazifesiydi. Zamanla Başkâtip oldu. Şehzade Bayezid’in maiyeti arasına girdi. Daha sonra Şehzade’nin tahta geçmesi üzerine İstanbul’a geldi. Silivri, Sofya, Serez ve Galata kadılıklarında bulundu. Adliye teşkilâtında en son vazifesi olan Fatih İmareti Mütevelliliğinden sonra Maliye Kalemine geçti. Hazine ve Anadolu defterdarı oldu.

Rumeli Baş defterdarı vazifesiyle Çaldıran Muharebesine katıldı. Beklenmeden hemen hücuma geçilmesi hususundaki isabetli görüşleriyle Yavuz Sultan Selim Hanın dikkatini çekti. Padişah, onun görüşlerini işitince; “İşte yegâne rey sahibi bir adam, yazık ki, vezir olmamış” diyerek takdirlerini dile getirmişti.

Zafer sonrasında İkinci Vezir Dukakinzade Ahmet Paşa ile birlikte Tebriz’in zaptı ve muhafazasıyla görevlendirildi. Bu seferden dönüşünde Üçüncü vezir oldu. Amasya’daki yeniçeri isyanı neticesinde vezaretten alındı. Üç gün sonra tekrar vezarete iade edildi.

Başlangıçta Mısır Seferine muhalefetinden dolayı vezaretten azledilen Mehmet Paşa, Osmanlı ordusunun Mısır’a yürümesi üzerine, İstanbul Muhafızı olarak, İskenderiye’ye sevk edilecek donanmayı büyük bir titizlikle donattı. Galata ve Gelibolu’da hazırlanan altı yüz parçadan ziyade ve padişahın istediği sayıdan fazla olan bu donanmadaki gemilerin altısını top ve beşini de at gemisi olarak tanzim etmişti. Paşanın bütün bu çalışma ve gayretleri, Yavuz Sultan Selim Hanın gözünde, onu, veziriazamlığa hazırlamaktaydı.

Mısır Seferi dönüşünde, ordugâha çağrılan Piri Mehmet Paşa, 24 Ocak 1518’de Şam’a ulaştı. Bir gün sonra da sadarete tayin edildi. Bundan sonra, Yavuz Sultan Selim Hanın saltanatının sonuna kadar sadarette kaldı. Padişahın Edirne’de ölümünü gayet ustalıkla saklayarak, yeni padişah Kanunî Sultan Süleyman Hanın karışıklığa meydan vermeden İstanbul’da tahta geçmesini sağladı.

Piri Mehmet Paşa, Yavuz Sultan Selim Hanın takdirini kazanıp, bu padişah zamanında hem uzun müddet sadarette kalmış hem de padişahın yaptığı işlerde yardımcı olmuştur. Mısır Seferi sonrasında, devlet idaresinde tesirli çalışmalar gösterip, Suriye’nin ve yeni alınan yerlerin kaydına ve vergilerin âdilâne bir tarzda tespitine ehemmiyet verdi. Daha vezirken, Osmanlı donanmasının muasır donanmalara galip gelmesinin lüzumunu görerek, İstanbul tersanesinin tesisini ve bu tersanede ileride Rodos’u fethedecek donanmayı hazırlama faaliyetlerini başlattı.

Kanuni zamanında da isabetli görüşleriyle, Belgrat ve Rodos’un zabtının lüzumunu müdafaa eden Piri Mehmet Paşa, yeni padişahın saltanatının ilk yıllarında daha sonraki seferlerinde üs olacak iki önemli stratejik noktanın fethine önayak oldu. Hasodabaşı ibrahim Ağayı sadrazam yapmak isteyen Kanunî 27 Haziran 1523′te Pirî Meh­med Paşayı görevinden aldı ve 200 000 akçelik vezaret haslarıyle emekliye ayırdı. Pirî Mehmed Paşa, Silivri’deki çiftliğine çekil­di. Padişahın ilgisini kaybetmediği için tekrar göreve çağrılmasından kuşkulanan sadrazam İbrahim Paşa, Edirne’de bulunan Pirî Mehmed Paşayı oğlu Mehmed Efendi­ye zehirleterek öldürttü.1532 yılında vefat eden Piri Mehmet Paşa, Silivri’de kendi yaptırdığı caminin bahçesine defnedildi. Piri Paşa’yı zehirleyen oğlu Mehmet Efen­di’nin sonuna gelince: Elde edilen bilgilere göre içki alışkanlığı olan bu kişi bir gece sarhoş olarak uyurken bir yangın sonucu yatağında yanarak ölmüştür. Bir müddet Edirne kadılığı yapan bu zat, son za­manlarında düşük bir hayat geçirmiş, ba­basından kalan çetros (Celaliye) deki çiftliği parça parça satarak geçinmeye çalışmıştır.

Haleflerinden, Asafnâme yazarı Lütfi Paşa tarafından “sadrazam numunesi” olarak gösterilen Pîrî Mehmet Paşa, Osmanlı sadrâzamları arasında dirâyet, kâbiliyet ve idâreciliği yanında, dürüstlüğü, azimkarlığı, hayır ve hasenâta düşkünlüğü ile tanınıp, şiir ve tasavvufla da meşgûl olurdu. Şiirde “Remzi” mahlasını kullanan Paşa’nın bir Divan’ı olduğu, çeşitli eserlerde bahsedilirse de bulunamamıştır. Bir de Mesnevî Şerhi olduğu rivayet edilir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Piri Meh­met Karamani Paşa’nın, Sultan Süleyman’ın eski saray sahası içinde bir saray yap­tırdığından bahseder. Seyyahatname’de Kara Piri Paşa kasabasının bağ ve bah­çelerinden bahsedilirken “Beyazıt Han Veli ve 1. Selim devri vezirlerinden ve Hazreti Ebubekir neslinden (vezirliğe Yavuz Sultan Selim tarafından atandı) Vezir Kara Piri Paşa bu yerin (Hasköy ile Haliçoğlu arası) su ve havasını beğenerek bir köşesine bir bahçe yaptırmış ve adamlarına burada bir kasaba kurulmasını emretmiş, Piri Paşa Ma­hallesi denilmesine sebep budur”, şeklinde ifade edilmektedir. “Burada bin kadar bağlı bahçeli evler vardır ve Galata Kadılığına bağlıdır. Piri Mehmet Paşa’nın burada bir mescidi vardır, tek hamam da onundur.”

Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri isimli ese­rinde, Piri Mehmet Paşa’nın vakıf hamamı, sebili ve okulu olduğunu yazar.

Piri Paşa’nın emekli oluşunu onun şahsı ile açıklamaya çalışan Peçevi; “Gayet aklu dana, sahib-i fazl-u zekâ ve müdebbir-ü ka­azmu pir-i vekar idi. Hatta arza gittikçe sa­adetlu Padişah kendinden hicap çeker ve ziyade tevkir-u ihtiram ederdi. (Gayet akıllı, üstün zekâ sahibi ve çok ilerileri düşünen büyük onur sahibi idi. Hatta Padişah’a su­nuya gittiği zaman Padişah kendinden sı­kılır ve büyük hürmet gösterirdi), de­mektedir. Hayrullah Efendi ise Kanuni’nin “Piri Paşa’yı sadaretten azletmeyince pa­dişahlıkta olan istiklal lezzetini bulamadım; zira her ne zaman Piri Paşa huzura girse ben kendimi her şeyde cesaretsiz bulur ve yapılacak işlerde kararsızlık çekerdim”, sözlerini söylediğini yazar.

27 Haziran 1523’te emekli olan Piri Meh­met Paşa Silivri’deki (Celaliye) çiftliğine çe­kildi. Orada on sene kadar daha yaşadı. Emeklilik maaşı ikiyüzbin akçe idi. Piri Paşa’nın 13 Kasım 1532’de oğlu Mehmet Çelebi tarafından zehirlenerek öl­dürüldüğünü, bu işin de İbrahim Paşa’nın teşviki ile yapıldığını gerek Frenk ve ge­rekse Osmanlı tarihleri yazarlar.

Frenk ve Rum asıllı olan İbrahim Paşa, Ka­nuni’ye şehzadeliği sırasında katılmış, zekâsı ve şen tabiatı sayesinde onun şahsi güvenini ve dostluğunu kazanmıştı. Kanuni Padişah olunca onu İstanbul’a, yanına getirtmiş ve kendisine önemli görevler vermiştir. Za­manla yükselen İbrahim Paşa etrafına ken­dini saydırmayı bilmişti. Kanuni kendisini pek fazla sevip güvendiği için onun daha yüksek yerlerde görmek istiyordu;

Padişah bir gün Veziriazam Piri Mehmet Paşa’ya: “Hizmetinden kemali mertebei şükran olduğu bir kulumu taşra çıkarmak is­terim, bilmem ne mansıb ile çıkaralım?” (Hizmetinden çok memnun olduğum bir adamıma saray dışında bir görev vermek is­tiyorum, hangi memuriyeti verelim?) diye sorduğu vakit Piri Paşa: “Öyle mübarek ve makbul kullarına bendenizin yeri tevcih olunmak gerektirir”, cevabıyla Padişah’ın niyetini sezdiğini ima etmiştir. Hain Ahmet Paşa’nın, Piri Paşa hakkındaki olumsuz ça­lışmaları ile Padişah’ın İbrahim Paşa’ya olan sevgisi birleşince İbrahim Paşa’nın yükselmesini daha da kolaylaştırıyordu. İkici Vezir Çoban Mustafa Paşa’nın Mısır Valiliğine atanması ile ikinci vezir olan Ahmet Paşa’nın bütün emeli Veziriazam olmaktı ve bunun için Piri Paşa aleyhine ça­lışıyordu. Bu yüzden Piri Paşa gittikçe göz­den düştü. Celalzade Mustafa Çelebi ile Ali’nin bildirdiğine göre Ahmet Paşa’nın if­tirası üzerine, Kanuni, Piri Mehmet Paşa’yı Veziriazamlıktan azletti (çıkardı). Kanuni, Ahmet Paşa’nın hırsını bildiği için onun ye­rine pek sevdiği İbrahim Ağayı (Paşa’yı) Ve­ziriazam yaptı. (Bazı yazarlar Piri Mehmet Paşa’nın Sadrazamlıktan ayrılışını azil değil, emekliye ayırma olarak bildirirler ki, aslıda budur. (200.000 akçelik vezaret has­larıyla emekliye ayrıldı).

Piri Mehmet Paşa’nın vefatı hakkında Fe­ridun Fazıl Tülbentçi şunları yazmaktadır: “Dağlar aşılmış, nehirler geçilmiş, şehirler alınmış, kaleler zaptedilmişti. Türk akın­cıları Avrupa’yı atlarıyla tekrar çiğ­nemişlerdi. Sefer mevsimi sona ermiş, Os­manlı ordusu Avusturya topraklarında unutulması imkânsız müthiş hatıralar bı­rakarak 21 Kasım 1532’de İstanbul’a dön­müştü. Padişah memnundu, İstanbul’da zafer şenlikleri yapılıyordu. İkinci bir mem­nuniyeti de derin bir aşkla sevdiği Hürrem Sultan’ın (Rokselan) kendi seferdeyken be­şinci ve son çocuğunu da doğurmuş ol­masıydı. Fakat Padişah’ın sevinci uzun sür­medi; evvela yeni doğan Şehzade Cihangir hastalanmış, ondan sonra da Piri Mehmet Paşa’nın vefatı haberi gelmişti. Bu say­gıdeğer vezirin ölümüne bütün Türkler ağ­lamıştı. Fakat İbrahim Paşa’da en ufak üzüntü işareti görülmemişti, bunun elbette bir sebebi vardı. Hürrem Sultan’a verilen haberlere göre, İbrahim Paşa, devlete bu kadar sene doğrulukla, onurla ve şerefle hizmet etmiş eski veziriazamı daha şeh­zadelerin Atmeydanı’nda (Sultanahmet Meydanı) yapılan sünnet düğünleri sı­rasında ortadan kaldırmaya karar vermişti. Onu kendisine hala rakip görüyordu. Edirne Kadılığına gönderdiği oğlu Mehmet Efen­di’yi elde etmiş ve bu melun evlatta, ken­disine vaat edilen sayısız menfaatler (Rumeli Beylerbeyliği) karşısında babasının ma­cununa zehir koyarak ölümüne sebep ol­muştu. Hürrem Sultan efendisine her ne kadar “Bu şanlı ve muhterem vezirine Lala İbrahim Paşa kıymıştır, araştır Padişahım”, demişse de Sultan Süleyman, İbrahim’in böyle müthiş bir cinayeti işlemiş olacağına inanmak istememişti. Bununla beraber içine bir şüphe de düşmemiş değildi.

Atayi’nin Şakayik Zeyli’ndeki yazdıklarına göre: Kanuni 1527 yılında eski ve emekli veziriazamı Piri Mehmet Paşa’ya fazla hür­met göstermeye başlayınca, İbrahim Paşa bundan kuşkulanarak Piri Paşa’nın tekrar Veziriazam olmasından korkup telaşa ka­pılmış, Piri Paşa’nın oğlu Mehmet Efendi’ye Kazaskerlik vadederek, onun babası aley­hine teşvik etmiş. O sırada Edirne Kadısı olan Mehmet Efendi de İbrahim Paşa’nın vaatlerine kanarak babasının macununa zehir koyarak ölümüne sebep olmuştur. Bu duruma göre, bu mühim siyasi cinayette İbrahim Paşa’nın büyük rolü vardır.

İbrahim Paşa’nın, yüksek görevlere ulaşmak için, Padişah’a etki konusunda bütün ze­kasını kullandığından şüphe etmemek ge­rektir. Zenginlik ve saygının do­ruğundayken, bunu korumak için karşısındakine tahammül etmemesi de mümkündür.

Piri Mehmet Paşa’nın öldürülmesinde rolü olanların ilahi adaletin pençesinden kur­tulmadıklarını görüyoruz. İbrahim Paşa Irakeyn seferinde sevk ve idare ile komutanlık yeteneğini son olarak göstermiş oldu. Bu sefer sırasında “Serasker Sultan” diye imza attığının “Sultan İbrahim” adı ile fermanlar yazdığının görülmesi Padişah’ı şüp­helendirdi. Yine de bu seferde ordu ket­hüdası Başdefterdar İskender Çelebi ile ara­larında uyuşmazlık çıkması sonucu onun idamında rol oynaması, son zamanlarda kutsallığa karşı gösterdiği umursamazlık ve kayıtsızlık, şeriata uymayan bazı hususlara cesaret etmesi, zenginlik ve saygınlığın do­ruğundan birdenbire ölümün derin çu­kuruna yuvarlanmasına sebep oldu. Yu­karıda anlatılan bu sebepler arasında Piri Mehmet Paşa’nın öldürülmesindeki rolü de vardır,

Görünüşte bir sebep yok gibiyse de İbrahim Paşa sarayda kaldığı bir gece boğ­duruldu (15 Mart 1536).

Piri Paşa’yı zehirleyen oğlu Mehmet Efen­di’nin sonuna gelince: Elde edilen bilgilere göre içki alışkanlığı olan bu kişi bir gece sarhoş olarak uyurken bir yangın sonucu yatağında yanarak ölmüştür. Bir müddet Edirne kadılığı yapan bu zat, son za­manlarında düşük bir hayat geçirmiş, ba­basından kalan çetros (Celaliye) deki çiftliği parça parça satarak geçinmeye çalışmıştır.

13 Kasım 1532’de vefat eden Piri Mehmet Paşa, Silivri’de kendi ismiyle anılan camiin avlusuna gömülmüştür.

Piri Mehmet Paşa hayırsever bir kimseydi, Haliç’te Hasköy ile Halicoğlu arasındaki Piri Paşa Mahallesi onun adını taşır. Bu ma­hallede bir de mescidi vardır. Molla Gü­rani’de Şeyh Celalettin İshak Karamani için bir dergâh ve Soğuk Kuyu’da bir medrese yaptırmıştır. Bundan başka Silivri’de cami, medrese, imaret, han ve ayrıca memleketi olan Konya Aksaray’da mescit, imaret, za­viye ve mektep yaptırmıştır. Ayrıca Selanik, Rumeli, Tekirdağ, Hayrabolu, Filibe ve Anadolu’nun birçok yerinde vakıfları vardı. Şam’da bir vakfı bulunuyordu.

Piri Mehmet Paşa’nın düzenli bir divançesi olup şiirlerinde REMZİ mahlasını kul­lanmıştır. Mesnevinin bir kısmı ile Şahidi manzumesinin tamamını (Tuhfe-i mir) ismi ile yorumlamıştır. Yüksek yerlere gelmesinden hayatının sonuna kadar ha­diseleri anlatan bir eser yazdığı (Hadikatül Cevami) da bilinmekte olup bu eserler ba­sılmamıştır.

Piri Mehmet Paşa Silivri’de yaptırdığı cami bahçesinin kıble tarafında gömülü olup ölüm tarihi mezar taşında şu şekilde ya­zılıdır:

“Piri Paşa’nın mekânın adn ide hayyi vedut. ”

Manası: ‘Allah Piri Paşa’nın mekanını cen­net eylesin’ dir.

Ebcet hesabıyla bu tarih Rumi 939’dur.

(Not: Silivri’de oturan Piri Mehmet Paşa 1532 yılı Kasım ayında, Avusturya seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman karşılamak için Edirne’ye gitmişti. O tarihlerde oğlu Mehmet Çelebi de Edirne’de Kadı olarak görev yapıyordu, Piri Mehmet Paşa da oğ­lunun evinde misafirken oğlu tarafından ze­hirlenmiştir. Zehir geç tesir eden cinsten olduğu için Piri Mehmet Paşa Silivri’ye döndükten sonra Si­livri’de vefat etmiştir.)

Danışman Dede

Silivri içerisinde bir yatır olarak bilinen ‘Danışman Dede’ zamanında Silivri yi fetheden komutan Piri Mehmet Paşa ile bu bölgeye gelmiş bir evliya olarak bilinir. Fetih sonrası Piri Mehmet Paşa Danışman Dede ye gelerek burada bir cami yaptırmak istediğini fakat nereye yaptıracağını bilemediğini söyler. Danışman Dede ise şu anda Piri Mehmet Paşa’nın da kabrinin bulunduğu yere bir cami yapılması söyler. Fakat o zamanların yerleşke planına göre yapılacak olan cami Silivri’nin merkezinde değildir. Danışman Dede caminin yapılacağı bu yerin gelecekte Silivri’nin yeni merkezi olacağını belirtir ve caminin buraya yapılmasını önerir. Halk arasında anlatılan bu efsanede olduğu gibi şu anda Piri Mehmet Paşa Camii Silivri merkezde herkesin çarşı olarak bildiği yerde bulunmaktadır. Danışman Dede ise bir apartmanın altında sessizce ziyaretçilerini beklemektedir.

PİRİ MEHMET PAŞA’NIN ÇOCUKLARI

Piri Mehmet Paşa’nın iki oğlu iki de kız çocuğu vardı. Babasını zehirleyen oğlu Mevlâna Muhyeddin Mehmet Reşid efendidir. Kendisi büyük oğul olup iyi bir tahsil yapmıştır. Sırasıyla İstanbul’da Koca Mus­tafa Paşa Medresesi ve Sahn müderrisliği yaptı. Bun­dan sonra Edirne Kadılığı atandı. Edirne’de 941 (H. 1534-1535) de öldü. Edirne’deki Darü’l-Hadis Camii avlusuna gömüldü.

Kendisi adalete son derece riayet etmesiyle tanınmış, vakar sahibi, alim bir zat idi. Makam ve mevki hırsı babasını zehirlemesine sebep oldu. Bu hadise onun üstün vasıflarına gölge düşürmüştür.

Sadrazam İbrahim Paşa, babasını or­tadan kaldırması için onu, büyük mansıplar vaadi ile satın aldı. Sultan Süleyman 1532-1533 tarihinde Alman seferinden dönüşte, Piri Mehmet Paşa da Edirne’de karşılamak arzusu ile Edirne’ye oğlunun yanına gitti. Oğlu bunu fırsat bilerek babasına: “Pa­dişaha düşkün bir ihtiyar olarak görünmemek için sana güzel bir kuvvet macunu yaptırdım, onu ye pa­dişahımıza daha dinç görünürsün”, deyip zehirli ma­cunu babasına yedirdi. Bir müddet sonra oğlu tarafından zehirlendiğini anlayınca; “Mehmet, beni yaktın haktaala da seni yaksın” diye beddua etti. Sonuç olarak bu zehir sebebiyle vefat etti. (1532­-1533). İbrahim Paşa bir rakibinden kurtulmuş fakat Muhyiddin Mehmet Reşit Efendi’ye vaat ettiği mansıplan vermemişti. Buna çok üzülen Muhyiddin Meh­met Efendi hastalanmış, ıstıraplannı dindirmek için esrar ve içkiye alışmıştı.

Babasının vefatından sonra (1534) bir kış günü ocak başında sızarak ken­dinden geçtiği sırada etekleri tutuşmuş ve bunun so­nucu yanarak ölmüştür. (Etekleri tutuşunca sön­dürmek için yanında bulunan rakı testisini su zannedip ateşin üzerine dökmüş, alkol sebebiyle ateş daha fazla alevlenmiş.)

 

Piri Mehmet Paşa’nın İkinci Oğlu Mil’ Mehmet (Mehmet Bey)

Mehmet bey babası zamanında değişile idari gö­revlerde bulundu. 1525-26’da İçel Sancak Beyi oldu. Babası gibi zeki olup büyük bir medeni cesarete sa­hipti. Açık ve doğru sözlüydü, canının tehlikede olduğu zamanlarda bile doğru söylemekten çe­kinmezdi. Babasından iki yıl sonra öldüğü anlaşılan Mehmed Bey’in mezarı Silivri’de babasının hemen yanında bulunmaktadır. Mehmet Bey’in mezar ta­şında sadece Mehmet yazmaktadır.

Piri Mehmet Paşa’nın kızlarından Ayşe Hatun, Çoban Mustafa Paşa’nın, Hanım isimli kızı ise Er­zurum Beylerbeyi Ahmedlü Musa Paşa’nın eşidir.