Silivri İstanbul’un 67 km batısında Marmara Denizi’ne kıyısı olan güzel ilçelerimizden biridir. İstanbul’a yakınlığı, konaklama, dinlenme tesisleri, 5 yıldızlı otelleri, eğlence yerleri ve spor alanlarıyla İstanbulluların hafta sonu tatilleri için tercih ettiği şirin bir yerleşim
birimidir.
İstanbul’un 67 km batısındaki D–100 Karayolu ve Tem Otoyolu ile ulaşılması kolay olan ilçenin kışlık nüfusu 2019 yılı itibarıyla 180.000, yazlık nüfusu ise 500 – 600 bin civarında değişiyor. Yoğurduyla da ünlü olan Silivri’nin ilk kuruluşu M.Ö. 1500 senelerine kadar uzanıyor. Ancak
büyük bir kente dönüşmesi M.Ö. 7’nci asırda adının Silir veya Silis
olduğu sanılan Yunanlı kumandan zamanına rastlıyor. O tarihlerde Silimbirya veya Silivria ismini taşıyan kentin kurulduğu yer, bugün yer yer kalıntılarına rastlanan kale duvarları içinde kalan Fatih Mahallesi’nin bulunduğu yer. Bu mahallenin üç tarafı surlarla çevrili,
güney batıya bakan dördüncü kenarı ise yüksek yarlar üzerinde olduğu için duvarsızmış.
Kuzeye bakan surlarında üç kapı bulunan 400.000 metrekare alanındaki kaleyi görebilmek ne yazık ki mümkün değil. Zira yerinde bugün yeller esiyor.
M.Ö.440’ta Yunanlı Alkibiyades ve M.Ö. Makedonyalı Filip devirlerinde gelişen kent, Bizanslılar devrinde M.S. 383’te Doğu Roma İmparatoru Arkadius’un entrikacı eşi Evdoksiya adına imar etmesiyle daha da büyümüş. İstilalardan korunabilecek bir hale gelen şehre de Evdoksiyapolis adı verilmiş. Tarih M.S. 479’u gösterdiğinde bu surlar kenti Ostrogotların saldırılarından korumaya yetmemiş.
Kısa bir süre Ostrogotların elinde kalan Silivri, Bizans döneminde Kral Anastas tarafından Marmara’dan Karadeniz’e kadar uzanan ve “Anastas’ın Uzun Suru” diye anılan surlarla çevrilmiş. 70 kilometre uzunluğundaki, Alipaşa, Fener, Kurfallı, Bekirli ve Karacaköy’den Karadeniz’e inen bu sur kısa bir sürede yapıldığı için ancak 80 sene
dayanabilmiş. Kalıntılarına civardaki evlerin duvarlarında rastlayabilmek mümkün.
Temelleri ise Çatalca’nın Pınarca köyü yakınlarında görülebilir. İkinci Dünya Savaşı’nda Mareşal Fevzi Çakmak tarafından yaptırılan ve Büyükçekmece civarından başlayan Çakmak hattı da surdan esinlenilerek yaptırılmış. Bir ara Çanakkale Boğazı’nı geçip Tekirdağ’dan gelen Arapların da yönetiminde kalan Silivri, Bizans İmparatoru Aleksia döneminde bir ticaret kolonisine dönüşmüş.
İstanbul’un fethiyle de Rumeli Beylerbeyi Dayı Karacabey’e teslim olmuş. Fatih Sultan Mehmet Silivri alındıktan sonra kale içindeki kilisenin yerine Fatih Camii olarak bilinen bir camii inşa ettirmiş. Cami günümüze kadar gelememiş. Cami yerinin altında restore edilerek muhafaza altına alınan bir mahzen bulunuyor. Bu mahzenin tam olarak ne için kullanıldığı bilinmemekle beraber, su sarnıcı veya yiyecek deposu olduğu sanılıyor.
Fatih Mahallesi’nde günümüzde park olarak kullanılan alanda şimdi yok olmuş bir kilisenin altındaki iki tünel, Silivri’nin kaybolan tarihi binaları hakkında ipuçları veren somut örnekleridir ki bu tarihi kale 2008 yılında yapılan son düzenlemelerle tarihi dokusunu iyice yitirmiştir. Kısa olan tünelin güneydeki Boşnak bahçeye, uzun olan tünelin ise 3 km doğuda
bulunan Muratçeşme yakınlarına açıldığı rivayet ediliyor.
Silivri günümüzde olduğu gibi geçmişinde de mesire yeri olarak kullanılıyordu.
Bizans imparatorları yabancılarla evlenen prenseslerin düğünlerini burada yapıyormuş.
Silivri’nin tatil yeri olarak kullanım geleneği Osmanlılar zamanında da bozulmamış. Yavuz Sultan Selim, Silivri’ye 6 kilometre mesafedeki Yapağca çiftliğini satın alarak imar ettirmiş.
Çiftlik içine bir de camii yaptırmış. Yaz aylarının büyük bir kısmını burada geçirmiş. Sarayın zahire, yağ gibi ihtiyaçları da bu dönemlerde Silivri’den temin edilirmiş. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’a sadrazamlık yapan Piri Mehmet Paşa’da Silivri
hayranlarındanmış. Silivri’de bir cami, kervansaray, medrese ve iki köprü yaptırmış.
Bu köprülerden biri Mimar Sinan’a, diğeri ise Sinan’ın kalfasına aittir. Sadrazam olmadan önce Silivri kadılığı da yapan Piri Mehmet Paşa’nın mezarı da buradadır.
Cumhuriyet döneminde de Ruslar tarafından işgal edilen ve Ayastefanos anlaşmasıyla tekrar alınan Silivri, Balkan Harbi sırasında da Bulgarların istilasına uğramış. Bulgarlar, İlçeden ayrılırken tarihi eserlerin bir kısmını yanlarında götürmeye kalkmışlar. Piri Paşa Camii’nin ağaç oyma minberi ile kapısını da söküp beraberlerinde götürmek istemişler.
Ancak bu eserler Kurfallı Tren İstasyonu’nda Türkler tarafından ele geçirilmiş. Tarihsel geçmişi bir yana geçmişte Silivri, üzeri bir parmak kaymak tutmuş yoğurtlarıyla da ünlü idi. Eskiden bıçakla kesilip satılan yoğurtları, tıpkı yok olup giden ayçiçeği tarlaları gibi bulmak artık imkânsız.